12 Nisan 2025 04:26

Galatasaray Üniversitesinde ÖTK’nin yeniden inşası

"20 Mart'ta başlattığımız boykotun meşalesini ÖTK'de büyütüyoruz. Temsil değil, doğrudan irade; seçim değil, sürekli mücadele! Galatasaray'da öğrenci iradesi mücadelemizle taçlanacak!"

Galatasaray Üniversitesinde ÖTK’nin yeniden inşası

Fotoğraf: Esma Kaya

Galatasaray Üniversitesinden bir öğrenci

Bugün üniversite gençliği, barınmadan beslenmeye, akademik özgürlüklerden öğrencilerin bulundukları alanların başını çeken kampüslerde söz hakkının kendilerine teslim edilmesine dek birçok sorunla karşı karşıya. Kulüp ve topluluk etkinliklerinin engellenmesi, yemekhane-kantin fiyatlarındaki artış, tek adam iktidarının uzantıları kayyum rektörlük politikaları, üniversite ve sermaye işbirliklerinin sonucu okul öğrencilerine harcanmayan bütçelerin TEKNOKENT’ler gibi savaş sanayi temsillerine teslim edilmesi gibi sorunların bireysel çözümlerle değil ancak ortak talepler etrafında örgütlenerek aşılabileceğine ilişkin tartışmalar sürdürmeye devam ediyor. Bu durum Galatasaray Üniversitesinde de sanıldığının aksine, pek de farklı şekillenmiyor.

GSÜ’de boykot süreci nasıl örgütlendi?

Galatasaray Üniversitesi öğrencilerinin mücadelesi 19 Mart sabahı İstanbul Üniversitesi’nde gözaltılara karşı omuz omuza barikatı yıkan sıra arkadaşlarından aldığı güçle başladı. Hemen sonraki gün, fiili boykot çağrısının çıkılacağı gün GSÜ tarihinde uzun zaman sonra ilk kez geniş bir forum etrafında bir araya gelip hem önündeki süreci nasıl yürüteceğinin hem Ekrem İmamoğlu ile beraber diploması iptal edilen İşletme Bölüm Başkanı Naciye Aylin Ataay için en geniş okul bileşenleri olarak eylemliliği nasıl sürdürüleceğinin tartışmalarını da başlatan 20 Mart tarihini gösteriyordu.

20 Mart sabahı, okulumuzda ders boykotunu ilan etmek için bir araya geldi öğrenciler, ilk aşamada bir önceki gün çıkılan forum çağrısının devamında sınıflar tek tek dolaşılarak boykotu örmek üzere kollar sıvandı. Boykotun ilk günü, aynı zamanda süreçte de alınan ilk forumun gösterdiği üzere sürecin örgütlü biçimde sürdürülmesi için planlı hareket edilmesi, bunun için de en geniş öğrenci temsiliyetinin sınıf sınıf, bölüm bölüm, fakülte fakülte sağlanması ve okul öğrencilerinin taleplerinin kazanımlarla sonuçlanması üzere bu temsiliyetin toplanacağı bir mekanizmaya ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkıyordu, bu mekanizmanın da cevabı ÖTK’de yatıyordu. Kararlarımızı forumlarda hep birlikte tartışarak almaya devam ederken bu forumlardan doğan bir iradeyle ÖTK kuruldu. ÖTK, sürecin hem uygulayıcı zemini olmasının yanı sıra, temsilciliklerin ismen değil birlikte karar alma süreçlerinden çıkan ses olması için bir araya gelineceği bir araç ol.

Katılımı büyütmek için kampüs içi çalışmaları sürdürürken, dışarıda da üniversiteler arası ortak eylem planlamalarına aktif şekilde katıldı Galatasaraylılar. Beşiktaş Meydanı’ndan Beyazıt’a, Kabataş’tan Galata Köprüsü’ne, on binlerle mitinglerde, yürüyüşlerde buluştuk, Maçka’dan Şişli belediyesine de boykotun ilk sabahı okul kapısına astığımız flamaya yazdığımız “GSÜ’de boykot var” sloganıyla yürüdük. Sürecin her aşamasının üniversite öğrencilerinin tabandan örgütlediği demokratik yapılarla, gençliğin birleşik mücadelesini örme ihtiyacı devam ediyor.

Bu noktada ÖTK’ler, sadece bürokratik bir yapının parçası olmakla kalmayarak aynı zamanda tabandan yükselen taleplerin meşru temsil alanı haline gelmesi gerekiyor. Bu da demek oluyor ki, ÖTK’ler öğrencilerin doğrudan müdahil olabileceği bir karar mekanizması olarak işlerse, öğrenci iradesinin somut bir zemine oturmasını sağlar. Öğrencilerin örgütlü mücadelesiyle kazanılmış olan bu temsil mekanizmasının yeniden aktifleşmesi, yalnızca bir seçim değil, aynı zamanda öğrencilerin kendi sesini duyurma hakkını ve iradesini kazanması anlamına gelir.

Galatasaray Üniversitesinde yaklaşan Öğrenci Temsilcileri Konseyi (ÖTK) seçimleri, kampüste yeni bir dönemin kapılarını aralama potansiyeli taşıyor, evet, ancak bu potansiyelin açığa çıkması, yalnızca adayların kişisel vaatleriyle değil, öğrencilerin bir bütün olarak temsil edilme, söz söyleme ve karar alma süreçlerine doğrudan katılım gösterme iradesiyle mümkün olabilir. Tam da bu nedenle, ÖTK’leri yalnızca seçim takvimiyle sınırlı bir gündem olarak değil; öğrencilerin söz, yetki ve karar süreçlerinde yer almasının aracı olarak düşünmek kritik bir önem taşıyor.

Türkiye genelinde 2018’de fiilen ortadan kaldırılan ÖTK’ler, 2020’de yayınlanan yeni yönetmelikle birlikte geri dönmüş olsa da birçok üniversitede süreç ya öğrencilere duyurulmadan ya da oldukça dar çevrelerle sınırlı şekilde yürütülüyor. Bu durum, ÖTK’lerin meşruiyetini zedeleyen, öğrencilerin bu kuruma duyduğu güvensizliği besleyen önemli bir neden. Ne var ki, bu ilgisizliğin ya da güvensizliğin nedeni, ÖTK’nin doğasında değil; bilinçli olarak işlevsizleştirilen yapısında aranmalı. Çünkü ÖTK, öğrencilerin kampüs yaşamına ve karar süreçlerine doğrudan müdahil olabileceği meşru ve demokratik bir zemin yaratmak üzere kurulmuş bir araçtır. Ve araçlar, nasıl kullanılırsa o işlevi görür.

Özellikle Galatasaray Üniversitesi gibi akademik kimliği güçlü, tartışma ve kolektif hareket etmeye, ortak irade koymak üzere her güne yeni bir çalışmayla başlayan üniversitelerde bu sürecin yalnızca oy kullanma hakkıyla değil, adayların kim olduğuyla, kimleri temsil ettiğiyle ve hangi taleplerle yola çıktığıyla da değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü temsil demek, yalnızca bir sıfat taşımak değil, temsil edilen kitleyle bağ kurmak ve onların ortak taleplerini dillendirmek demektir. Eğer kantin fiyatlarına yapılan zamdan şikayetçiysek, ders programlarında yaşanan aksaklıklara çözüm arıyorsak, kulüplerimizin baskılanmasından rahatsızsak; bu sorunlar karşısında ortak bir söz üretmenin, birlikte hareket etmenin ve kararlılıkla taleplerimizi dile getirmenin bir aracı olarak ÖTK’yi yeniden sahiplenmeliyiz.

ÖTK’nin tarihine baktığımızda da, bu yapının gençliğin mücadelesiyle ortaya çıktığını, 1970’lerde öğrencilerin birleşik taleplerinin zeminini oluşturduğunu, harçlara karşı eylemlerden, formasyon haklarına, dikey geçişten demokratik üniversite mücadelesine dek birçok kazanımın ÖTK’ler aracılığıyla örgütlendiğini görüyoruz. Bugün bu kurumun tekrar anlamlı hale gelmesi, onu işlevsiz bulanların değil, onu sahiplenip dönüştürmek isteyenlerin sorumluluğunda. Çünkü tarih, gençliğin kazanımlarının kendiliğinden değil, mücadeleyle geldiğini defalarca gösterdi.

Bu nedenle bizlere düşen görev, ÖTK’lerden doğru yalnızca temsilcilerin yalnızca hareketin, günlük planların ve boykot sürecinin yürütücülüğünü üstlendiği bir yapı olarak değil, öğrencilerin ortak iradesinin, örgütlü sesinin ve taleplerinin somutlaştığı bir araç olarak görüp sahiplenmek. Galatasaray Üniversitesi'nde de bu sahiplenmenin ilk adımı, en başta sınıflarından ve sonra bölümlere, ardından fakültelerin sesine inen tartışma sürecine katılmakla, temsil mekanizmasıyla düzenli olarak bir araya gelmek ve sormakla, onları taleplerle kuşatmakla ve kendi sorunlarımızın çözümünü birlikte örgütlemekle mümkün olacaktır.

Unutulmamalı ki, ÖTK’yi sadece bir tabela haline getirenler, öğrencilerin bu kuruma yabancılaşmasını isterler. Oysa gençliğin tarihsel deneyimi bizlere gösteriyor ki, her ne kadar bastırılmaya çalışılsa da, ortak mücadele azmiyle yeniden canlandırılan her mekanizma, gençliğin sözünü büyütme yolunda güçlü bir adımdır. Galatasaray Üniversitesi'nde bugün ÖTK’yi sahiplenmek, yalnızca temsilcimizi seçmek değil, sesimizi birlikte yükseltmek anlamına geliyor.

20 Mart’tan bu yana üniversitelerde boykot fitilini ateşleyen, diploması hukuksuzca iptal edilen Aylin hocanın yanında boykot kararını sürdürmeye istekli olan her bir öğrencinin geleceği, yarına mücadele birikimi ve kalıcı mekanizmalarını bırakması, antidemokratik anlayışa karşı söz hakkının öğrencilere teslime edildiği özerk üniversitelerde özgürlükler ve birlikte kuracağımız eşit bir yaşam için mücadele ediyoruz.

Evrensel'i Takip Et